Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, (1878-1942) büyük bir tefsir âlimidir. Atatürk, 1926’da kendisine Kur’an’ı Türkçe tefsir etmesi görevini verdi. Bu görevi verirken Kur’an’ı bozacaksın, tahrif edeceksin, eğip bükeceksin, bazı ayetleri çıkarıp ekleyeceksin falan demedi, bunu aklının ucundan bile geçirmedi. Velev ki böyle bir dayatmada bulunsaydı bile Elmalılı Hamdi Yazır, bu türden siyasi dayatmalara boyun eğecek bir âlim değildi.
Yani Atatürk’ün
niyeti dinde reform yapmak değil, dini halkın asıl kaynağından doğru biçimde
öğrenmesini sağlamaktır.
Atatürk istedi ki
Türkler, sahanın en iyi âlimi ve otoritesi olan Elmalılı’nın kaleminden
kitapları olan Kur’an’ı anlasınlar ve öğrensinler.
Böylece Hak Dini
Kur'an Dili (Kuran'ı Kerim'in Türkçe Tefsiri) kitabı çıktı ve Atatürk’ün
emriyle 1935 yılında matbaa'ya verildi. Atatürk'ün Elmalılı'ya yazdırdığı bu
tefsir, günümüzde bile önde gelen İslam âlimleri tarafından da hâlâ en
güvenilir tefsir olarak kabul edilmektedir.
Bu tefsirin
önsözünde şu ifadeler yer alır:
"Ben halis
Anadolulu Öz Oğuz, Yazır Türkü'yüm. On beş yaşında İstanbul'a geldim. Ne
Arabistan'a gittim ne Türkistan'a. Ne İran'ı gördüm ne Frengistan'ı.
Öğrendiğimi bu vatanda öğrendim.
Yazır'ın Kayı,
Kınık, Bayındır, Eymir, Avşar gibi büyük Oğuz kabilelerinden biri olduğunu da
Divan-ı Lügati't-Türk’ten öğrendim.
İran'da çıkan
yünden, Avrupa'da bükülen ipten, Türk tezgâhında dokunan halıyı Türk malı
tanıdım. Bir binanın mimarisi Türk olmak için bütün kerestesi yerli olması
lâzım değildir diye işittim. Afrika madenlerinden çıkmış altının üzerinde bir
Türk sikkesi gördüğüm zaman ona Afrika'nın değil, bizim altınımız dedim.
Ruhî-i
Bağdadî'nin: "Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler / Yevme lâ
yenfeu’da kalb-i selîm isterler..."
(Ey hoca sanma ki
senden altın ve gümüş isterler. Hiçbir şeyin fayda vermeyeceği günde tertemiz
ve sapasağlam bir kalp isterler.)
sözünü duyduğum
vakit bunu Türkçe'den başka bir lisanın edebiyatına kaydedemediğim gibi
Türkçe'nin en güzel sözlerinden tanımakta tereddüt etmedim.." (Elmalılı
Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili Mukaddimesi)
Bu ifadeler
Elmalılı’nın son derece milliyetçi ve istiklalci bir Türk âlimi olduğunu
gösteriyor.
Bugün İslamcılık
adına Türk’üm demenin neredeyse günah kabul edildiği bu ortamda en büyük tefsir
âliminin göğsünü gere gere “ben Türk’üm” demesi ne kadar önemli ve anlamlı hale
geldi.
“Her şeyi bu
vatanda öğrendim”, diyerek aslında yüzde yüz yerli ve millî bir İslam âlimi
oluşuna vurgu yapıyor.
Yani Arapçı ya da
İrancı Müslüman değil, Anadolu Türk müslümanıyım diyor.
Bu da önemli, zira
bugün İslamcı, cemaatçi, tarikatçi çevreler, öz be öz Türk halkını Arapçı ya da
İrancı bir İslam anlayışıyla avlayarak milliyet ruhlarını, Türklüklerini iğdiş
ediyorlar.
Tarihini, soyunu
sopunu, kimliğini, neliğini, Divanü Lügati’t-Türk gibi öz Türk kaynaklarından
öğrendiğini söylemesi de son derece önemli ve dikkate değer.
Zira Türk
kaynaklarını okumanın ya da ciddi kaynak olarak kullanmanın şovenlikle,
ırkçılıkla, kavmiyetçilikle suçlandığı bu zamanda böylesine milliyetçi bir Türk
tavrı, Türk çocuklarına cesaret ve güven veriyor.
Malzemenin,
kaynakların, yabancı ülkelerden gelmesi önemli değil, o ham malzemenin Türk
ruhuna, milliyet şuuruna ve Türk zekâsına göre terkip edilip millî bir sentezle
ürüne dönüştürülmesini önemsemesi de bugün için anlamlı.
Doğudan, batıdan,
oradan buradan bilgi, eşya ve değişik türde malzeme alabiliriz, bunda bir
sakınca yok. Ama onları Türk milliyeti ruhuna göre özgün bir senteze dönüştürüp
ondan Türk’e özgü bir ürün elde etmek önemlidir.
Elmalılı’nın bu
milliyet ruh ve şuuru bugünkü Türk gençliğine ve özellikle İslamcı geçinen
milliyetsiz mankurt Türklere çok lazım.
Prof. Dr. Nurullah Çetin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder