Ankara’da havanın kapalı… Sıkıntılı olduğu bir eylül akşamı…Avrupa’nın üstünde savaş rüzgârları esiyor…Çankaya Köşkü’nün havası hüzünlü…Atatürk hasta ama…Memleket meselelerinden ayrı kalmak mümkün mü? Sanki yolun sonuna geldiğini hisseder gibi…
Akşamüstü saatleri…Yanında…Nuri Conker var…
Selanik’ten hem mahalle hem okul arkadaşı…
Albaylıktan emekli ve…Paşalık dahil…
Hiç bir makam kabul etmemiş gerçek dost ve sırdaş…
Kadim dost Nuri Conker, o gün…Arkadaşının havasını dağıtmak
ister…Çocukluk günlerinden söz eder…Bal gibi sohbet, uzayıp gider…İstanbul’a ve
gençlik günlerine gelir…Harbiye ve sonra akademideki günleri anarlar…Yedi
Tepeli kentte yaşadıkları akıllarına gelir…Tünel’deki Apostol’un yerinden
bahsederler...
O ufacık ama ünlü meyhanede…Yaşadıkları unutulmaz akşamlar gelir
akıllarına…Hatta…Paraları olmadığı zaman…Nasıl meyhaneciye “yaz hesaba”
dediklerini hatırlarlar…
Bazen o küçük piste fırlayıp…Rumeli havaları eşliğinde…Zeybek
oynadıkları bile gelir gözlerinin önüne…Atatürk keyiflenir…Sanki hastalığını
unutmuş gibidir…Kısa bir sessizlik olur…
Nuri Conker, aklına geleni hemen söyler
“İster misin Mustafa, atlayıp trene gizlice İstanbul’a gidelim,
önce Boğaz’da gezeriz, sonra ver elini Beyoğlu, Apostol’a uğrarız... Kimse
görmeden döner geliriz…”Gazi, çok sevinir…Gözleri ışıldar; “Nasıl yaparız ki
Nuri?” der…
Nuri Conker kararını vermiştir; her şeyi ayarlar…
İstiklal Savaşı’nda orduya cesaret vererek…
Conk Bayırı’nın alınmasının mimarı bu kahraman asker için…
İstanbul operasyonu, çocuk oyuncağıdır…
Nitekim…İstanbul ekspresinden üç kompartıman alınır…
Gece trene binilir; kimsenin ruhu bile duymaz…Tanınmamak için
kıyafetler değiştirilir…Kaçakları(!) Haydarpaşa’da Conker’in bir arkadaşı
karşılar…Sonra?
Ver elini Boğaziçi…Gezerler, yürürler, denizi seyrederler…Boğaz
havasını ciğerlerine çekerler…Sonra istikamet Beyoğlu…Tünel’e gelince de
doğrudan Apostol’un yerine giderler...Akşamüstünün tüm güzelliği örtmüştür
İstanbul’u…
Saat 17.00 olmuştur, bile…Meyhanenin müdavimleri yavaştan
gelmeye başlar…İstanbul’da eğlence yerlerini işletenler işlerini iyi
bilirler…Özellikle Rumlar…Osmanlı’dan kalma gelenek ve görenekleriyle hizmetin
piridirler…
Meyhane’nin sahibi Apostol…Bi’ara Nuri Conker ile göz göze
gelir…
Şimşek çakar kafasında…Tanımıştır, gelenleri…Eski müşterisi
Atatürk’ü ve dostunu…Çok sevinir ama…Nuri Conker hemen uyarır;“Sakın bozma” der
ve ekler:“Eskisi gibi davran, gelenleri de çevirme, sadece bizimle garsonlar
hariç, kimse fazla ilgilenmesin, hafifçe demlenelim…”
Akşam ilerlemekte, keyif ise artmaktadır…Mustafa Kemal ise
gençlik günlerine döndüğü için çok mutludur...Bi’ara merak edip, Nuri Conker’e
de sorar:“Galiba bizi hiç kimse tanımadı!”
Nuri Bey’in tek endişesi içeriye girip çıkan birilerinin
dışarıda bu olaydan söz etmeleridir… Apostol güvence verir, “Sen merak etme
Paşam…”
Artık sıra Rumeli türkülerine, çalmaya / oynamaya
gelmiştir...Tavernanın her köşesi…Şarkı ve türkülerle çınlamaya
başlar…Hatta…Atatürk bile dans edip, türkülere eşlik eder…Kuşkusuz…Gazi Mustafa
Kemal, oyunu sezmiş ama…
Artık o da bozmayıp, eğlenmeye devam eder…Aslında…
Kadim dostu Conker’in kıyağının farkındadır…Dostluk da…
Zaten bu değil midir? Ayrılma zamanı gelmiştir…
Haydarpaşa’dan trene binilecektir, erken kalkmak gerekir…
Ayağa kalkar Mustafa Kemal…Madem (!) kimse onu tanımamıştır, o
da kapıya yönelir…Arkasından bağırır Apostol:
“Mustafa hesabı ödemeden nereye gidiyorsun?”
Gazi, döner ve şöyle der:“Yaz hesaba bre Apostol!” Birbirlerine
sarılıp ağlamaya başlarlar…
Bu arada bütün taverna ayağa kalkar ve dinmeyen alkışlar…
Tavernadakiler hep bir ağızdan bağırırlar:
“Bizim Mustafa, seni bırakmayacağız ama sen de bizi bırakma, daha sık gel…”
Metin Güneş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder